18 Aralık 2014 Perşembe

Sermaye Devleti İş Cinayetlerini Nasıl ve Neden Teşvik Ediyor?

2012 yılında çıkarılan sözde “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” uyarınca 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle  iş sağlığı ve güvenliği personelini görevlendirmeyen “tehlikeli ve çok tehlikeli” sayılan iş kollarında faaliyet gösteren işyerleri her ay 14 bin lira ceza ödemek zorundaydı.

Türkiye’de  “tehlikeli ve çok tehlikeli” kategorisinde sınıflandırılan 680 bin işletme var. İşçi düşmanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in kendi açıklmasına göre bu 680 bin işletmenin ancak 210 bini gerekli personeli görevlendirmiş. Geriye kalan 470 bin işletme hiçbir iş sağlığı ve güvenliği personeli görevlendirmeye tenezzül etmemiş, kitlesel bir biçimde yasayı boykot etmişler.

Peki buna karşı burjuva ahırında ne yaptılar?

9 Aralık tarihinde “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” TBMM'ye sunuldu. Burjuva ahırında alışkanlıktır, işçi sınıfı aleyhine alınan her karar işçilerin lehine kararlarmış gibi takdim edilir. Bu sefer de aynısı yapıldı.

Tıpkı daha önceki iş güveliği paketlerinde yapıldığı gibi uygulanmayacağı zaten bilinen, patrona yükümlülükler getiren bir dizi önlem sıralandıktan sonra asıl bomba patlatılıyor:

“Yürürlük tarihinden itibaren 3 ay içinde  iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirme yükümlülüğünü yerine getiren işverenlere geriye dönük idari para cezası uygulanmayacak.”

Böylece bu yeni kanunun asıl yapılış amacı ortaya çıkıyor: burjuva ahırı 470 bin patrona çaktırmadan af çıkarmış oluyor. İşçilerin hayatını hiçe sayan bu 470 bin patronun her biri ayda 14 bin liradan bir yılda 168 bin lira ceza ödemekten kurtulmuş oluyor.  

Pek çok büyük ekonomiye sahip ülkenin aşırı üretim krizinden henüz çıkamadığı, pazarın daraldığı, en büyük emperyalist devletlerin maliyetlerini düşürmek için kıyasıya kur savaşlarına girdiği bir dönemde Türkiye’de burjuvazinin ve onun aygıtı olan devletin işçi sınıfı lehine burjuvazi aleyhine yasalar çıkarmasını beklemek saflık olurdu doğrusu.

Biraz daha ayrıntıya inersek:

Sanayide büyüme oranları düşüyor. Dünya ortalamasının üzerinde enflasyona maruz, dünya ortalamasının üzerinde vergi ödeyen, OECD ortalamasının üzerinde işsizlikten muzdarip, borçları her gün artan kitleler giderek yoksullaştığı için iç talep düşük. Sanayi 2002 yılından beri 2008-2009 kriz dönemi dışında en düşük büyüme oranlarına sahip.

Ekim ayında tahvil alım programını sonlandırarak para basmayı durduran ABD Merkez Bankası 2015 yılı içinde de faiz artırımlarına başlayacağını açıkladı. Bu, uluslararası finans kapitalin paralarını Türkiye gibi riskli gördükleri ülkelerden daha az faiz alsalar da daha güvenli buldukları ABD’ye çekmesi anlamına geliyor. Bu da, Türkiye’de döviz sıkıntısı yaratacak, TL’nin dolar karşısında değerini düşürecek. Dolar yükselince, patronların dışarıya borcu da artıyor. Örneğin Ekim ayında dolar 2.21 lirayken Türkiyeli patronların 279.2 milyar dolar borcu vardı. Bu da 619 milyar liralık borç demek. Ama örneğin dünü ele alalım, dolar 2.37 liraydı, 279.2 milyar dolarlık bu borç 663.1 milyara çıkmış oldu. Yani dolar yükselince patronların borcu bir buçuk ayda 44.1 milyar lira arttı.

Bu şartlar altında işçi sınıfına karşı saldırıların azalmasına olanak yok. Bu yüzden, patronlar işçi kanıyla rakipleriyle rekabet ederken iş cinayetleri TBMM çatısı altında bu cinayetleri yasaya uydurmaya devam edecektir.

 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder