30 Eylül 2014 Salı

Rus Emperyalizmi

Rus Emperyalizmi
Milliyet gazetesinden bir yazar Karen Dawisha’nın, Rusya’nın Sahibi Kim? (Who Owns Russia - Putin’s Kleptocracy) adlı kitabını okuyup bu kitaptaki en temel bilgileri aktarmış.
Bunlardan bazılarını aktaralım:
"Rusya’nın toplam servetinin yüzde 35’i 110 civarındaki dolar milyarderinin elinde bulunuyor. Zenginlerin bir çoğu da, paralarını ülke dışında yatırıyor. Ekonomik yaptırımların başlamasıyla, bu yılın ilk üç ayında, Rusya’dan 50 milyar dolar civarında servetin kaçırıldığı hesaplanıyor. 2005 yılı sonunda 335 milyar dolara ulaştığı hesaplanan sermaye kaçışının, şu sıralarda ikiye katlandığı anlaşılıyor. Rus oligarklar, Londra ve New York’ta, fiyat bile sormadan gayrimenkul alıyorlar. Londra’da, gayrimenkul paralarının nakit olarak ödenmesine göz yumuluyor.
...Forbes, Reuters ve Rus şirketleri internet sitelerinden alınan bilgilere göre, bazı oligarkların servet büyüklükleri şöyle:
Gennadiy Timchenko, 15.3 milyar dolar,
Boris Rotenberg, 1.6 milyar dolar,
Arkadiy Rotenberg, 4 milyar dolar,
Yuriy Kovalchuk, 1.4 milyar dolar,
Aleksey Miller ve Igor Sechin, 25’er milyon dolar yıllık maaş,
Sergey Chemezov, 800 milyon dolar,
Nikolay Shamalov, 500 milyon dolar."
Biz de konuya emperyalizmin en önemli kriterlerinden biri olan sermaye ihracı açısından bakalım.
Acaba Rusya'da oluşan sermaye fazlası yığınların yaşam düzeyini yükseltmeye mi yaramaktadır? Bu ülkenin kapitalistleri kazançlarından fedakarlık mı yapmaktadırlar? Yoksa tıpkı diğer emperyalist ülkeler gibi bu ülke de sermaye ihracı yoluyla karlarını artırmaya mı yönelmiştir?
Bu ülkenin yurt dışında biriken sermayelerinin yıllar içindeki artışı aşağıdaki tablolarda görülmektedir. Bu tablolarda söz konusu olan miktarların sadece üretime dönük dış yatırımı kapsadığını, spekülatif sermaye ihraçlarını kapsamadığını belirtmekte yarar var. (Rakamlar, BM’in yayınladığı “2012 Dünya Yatırım Raporu’ndan” alınmıştır.)
Görüldüğü gibi, Rusya’nın yurt dışı yatırım stoğu 2000 yılında 20 milyar dolardı. 2012'de bu stok 362 milyar dolara ulaşmıştır. İkincisi çok daha büyük olmak üzere, iki krizin yaşandığı, piyasaların bu kadar sıkışık olduğu bu kısa dönemde Rusya dış yatırım miktarını 18 kat artırmıştır.
Burada söz konusu olan miktar, sadece resmi istatistiklere girebilen verilere dayanarak oluşturulmuştur. Rus oligarkların 1990 yılından beri off-shore hesaplara aktarılan 798 milyar doları saymıyoruz bile. (Bu son rakam McKinsey'in eski başekonomisti James Henry tarafından Vergi Adaleti Ağı için yazılan "The Price of Offshore Revisited" çalışmasından aktaran Rusya’nın Sesi haber kaynağından alınmıştır.)


27 Eylül 2014 Cumartesi

Küçük ve Orta Köylü Düşmanlığı

Küçük ve Orta Köylü Düşmanlığı
Hükümet küçük ve orta köylüye düşmanca politikalarını sürdürüyor. İşte son örnek:
Tarım Bakanlığı bahçe traktörüne yüzde 50 hibe desteği vereceğini açıklamıştı. Ama bir sorun vardı: Traktör dediğimiz alet nasıl tanımlanacak? Bu tanım dört kere değişti. Bir türlü bu tanım yapılamadığı için kimse bu destekten yararlanamadı.
İşler bununla sınırlı değil. Çiftçiler destekten yararlanma umudu ile traktör almadı. Bunu alamadıkları gibi traktör almak için başvuran çiftçiler diğer tarım makina ve aletleri alma hakkını da yitirdi. Çünkü sadece bir başvuru hakkı var. O da bir türlü tanımlanamayan traktörde harcanmış oldu.
Nasıl? "Tarımda küçük işletme belasından" kurtulmanın kestirme bir yolu, değil mi?

20 Eylül 2014 Cumartesi

SGK'nın açıklarını kim kapatıyor?

SGK'nın açıklarını kim kapatıyor?
Hükümetin "ekonomi yönetimi" SGK’nın açıklarını kapatmayı önüne koymuştu.
Uygulamada bu açık nasıl kapatılıyor? İki yol var. Ya burjuva kapatacak, yani SGK primleri artırılacak. Ama haşa, öyle şey olur mu, burjuvalarımız tüm yayınlarında işçilik maliyetlerinden kan ağlarken onlara bu kötülük yapılır mı? Aslan gibi çalışanlarımız ne güne duruyor? Emekli aylıklarını düşürün gitsin.
Sosyal güvenlik reformuyla birlikte patronlara verilen teşviklerle yüzde 25 daha az prim almaya başladılar. Bu kıyağın bedelini emekli aylığının hesaplanma tarzını değiştirmek suretiyle emekliye ödetiyorlar. 2000 yılından sonra işe girenlerin emekli aylıkları buna göre hesaplanıyor...

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kadın İşçiler

Kadın İşçiler
Kadın sorununa dair çarpıcı bir istatistik:
İşgücüne katılım oranı erkeklerde yüzde 71, kadınlarda yüzde ise sadece 29.
Bu %29'un yüzde 60’ını aşan çok büyük bir kısmını ücretsiz aile işçiliği oluşturuyor. Yüzde 30’a yakın kısmı da ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan kadınlar!
Geriye kalan yüzde 10-11 civarında kalan kısmı "kendi hesabına serbest meslek sahibi ve girişimci" yani burjuva ve küçük burjuva...

5 Eylül 2014 Cuma

Emperyalist AB Krizden Çıkamadı

Emperyalist AB Krizden Çıkamadı
Emperyalist AB krizden bir türlü çıkamıyor. Emperyalist Almanya yılın ikinci çeyreğinde sadece %1.3 büyüyebilirken Fransa %0.1, İtalya ise %0.2 küçüldü. AB adeta %10 işsizliğe çakılı kalmış durumda.
İhracatının %40'ını bu bölgeye yapan Türk burjuvazisi de bu durumdan etkileniyor. 2009-2013 arasında bu durumu başka pazarlara ihracatını artırarak hafifletmişti. Ama Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarları da son olaylarla büyük ölçüde kapandı.

1 Eylül 2014 Pazartesi

Sıcak Para ve Türk Burjuvazisinin Korkusu

Sıcak Para ve Türk Burjuvazisinin Korkusu

Ağustosta Türkiye'ye doğrudan yatırım kaynağından ülkeye giriş olmadı, tersine 991 milyon dolar çıkış oldu.
Borsa ve bono için Ağustos ayında ülkeye net döviz girişi olmadı, tersine ülkeden 1 milyar 739 milyon dolar çıktı.
Buna karşılık, 817 milyon dolar "nereden geldiği belli olmayan" (aslında Katar ve Kuveyt başta olmak üzere körfez ülkelerinden) kaynaktan ülkeye döviz girdi.
Bir de özel sektör, bankalar ve reel sektör Ağustos ayında yurt dışına 6 milyar 572 milyon dolar borçlandı.
Böylece, cari açık Ağustos ayında Körfez parasıyla ve krediyle (yani borçlanarak) kapatıldı.
Böylece Haziran sonu itibarıyla Türkiye’nin brüt dış borcunu 401 milyar dolar oldu. (Bunun yüzde 70’i, 279 milyar doları özel sektörün borcu - bunun 110 milyar dolarlık bölümü kısa vadeli dış borç).
Şimdi düşünelim. Devlet tahvillerini ya da şirketlerin ve bankaların çıkardıkları tahvilleri satın alarak gelen uluslararası finans kapital büyük çaplı olarak ülkeden çıkarsa ne olacak? Elindeki tahvilleri satacak. Hangi para birimine? TL'ye. TL'yle ülkeden çıkar mı? Tabii ki çıkmaz, bunları dolara çevirecek. Dolara çevirince ne olacak? Piyasadaki dolar azalacak, her taraf TL dolacak. Sonuç? TL düşecek. Bir diğer sonuç? Tahviller satıldığı için değerleri düşünce faizler artacak. Dolar artmış (bizim açgözlü patronlar yukarıda söylediğimiz gibi 279 milyar dolar borçlu), faiz artmış - krediler el yakacak. Bunun sonucu? 1999 krizinden de büyük bir kriz. Başta küçük şirketler olmak üzere İflas eden yüzbinlerce şirket. Kitlesel işsizlik. Bitmeyen "acı reçeteler", işçi sınıfı üzerindeki baskının ve sömürünün artması, krizin her zaman olduğu gibi işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimler üzerine yıkılması, kriz sonunda yeni bir tekelleşme ve sermaye yoğunlaşması dalgası ve daha Türkiye "acımasız" bir kapitalizm, bunun zorunlu siyasi sonucu ise -iktidarda hangi burjuva partisi olursa olsun - daha faşizan uygulamalar, artan devlet baskısı...