30 Ekim 2015 Cuma

İşçi Mücadelesi Otomasyona Zorluyor

“Bir ülke kapitalist anlamda ne kadar gelişmiş, emek gücünün üretkenliğinin gelişimi ne kadar yüksek, emeğin toplumsal üretkenliği ya toplumsal emeğin üretkenliği ne kadar fazlaysa,  verili bir iş kolundaki en düşük sermaye miktarı o kadar büyüktür. (Marx, Artı-Değer Teorileri)

Bu yazıda, “RBC Global Varlık Yönetimi” adlı borsa şirketinin hazırladığı “Küresel Megatrendler: Yükselen Piyasalarda Otomasyon” adlı raporunu özetleyip işçi sınıfının bakış açısından yorumlamaya çalışacağız.


Raporu (İngilizce) şuradan indirebilirsiniz:


Raporda belirtildiğine göre önümüzdeki on yıl içinde otomasyon üretime daha fazla damgasını vuracak: “Şirketler, operasyonlarındaki emek yoğunluğunun sermaye yoğunluğu aleyhine düşmesine şahit olacaklar.” Bunu burjuva dilinden bilimsel dile çevirirsek raporu yazanlar değişen sermayenin toplam sermayedeki payının azalacağını belirtiyorlar.
Bu durum, üretilen mal başına düşen emek miktarını düşürmek, bu sayede ürünü daha ucuza satmak ve rekabet avantajı sağlamak dışında patronlara şöyle bir avantaj da sağlıyor: talep azaldığı zaman, kapasite kullanımında azalmaya gitmek daha kolay hale gelecek çünkü böyle dönemlerde işçi çıkarmak “başa bela” açıyor. Ama işçi yerine makine koyunca, böyle durumlarda yapılması gereken tek şey makineyi daha az çalıştırmak.


Raporu yazanlar neden otomasyonun önümüzdeki on yıl içinde üretimde çok daha büyük bir rol oynayacağını düşünüyorlar?


İki temel nedenden dolayı:


1) Otomasyon masrafları düşüyor.


2) Asya’da işçilerin ücretleri yükseliyor.


Uzun süreden beri devam eden bu iki temel eğilim çakışmak üzere.


2010 yılında sanayi robotlarının ortalama fiyatı 1999 yılına göre %29 daha düşük. Asya’da işçi sınıfının özellikle 1990’lardan sonra tarihte görülmemiş kadar korkunç bir sömürüye tabi tutulmasına karşı verdiği tepki büyük grevler şeklinde kendisini gösterdi. İşçi sınıfının verdiği bu mücadelenin gelişimi ayrı bir çalışmada incelenmelidir ama biz burada şimdilik sadece bunun sonucuyla, yani ücretlerdeki yükselmeyle ilgileniyoruz.

Aşağıda Pekin (Çin), Şangay (Çin), Dalian - (Çin), Şengyang (Çin), Şenzen (Çin),  Bangok (Tayland), Kuala Lumpur (Malezya), Cakarta (Endenozya), Manila (Filipinler), Cebu (Filipinler), Hanoi (Vietnam), Ho Chi Minh (Vietnam), Yangon (Burma), Phnom Penh (Kamboçya), Vientiane (Laos) kentlerindeki asgari ücretlerin zaman içinde değişimini gösteren tabloyu görüyoruz. Açık mavi sütun 2013 yılındaki aylık genel işçi ücretlerini, koyu mavi sütun ie 2010 yılındaki aylık genel işçi ücretlerini gösteriyor.




On yılda, Malezya dışındaki tüm ülkelerde işçi ücretlerinde büyük bir artış var. 2000 yılında Çin’in büyük kentlerindeki ücretler diğer Doğu Asya ülkelerinin işçi ücretlerine yakınken, on yılda iki buçuk-üç yıl artmış.


Görüldüğü gibi, Çin kapitalistleri ve Çin’de üretim yapan yabancı kapitalistler ucuz emek gücü sayesinde eskisi kadar rahat rekabet edemiyorlar. Daha fazla değişmeyen sermaye oranı gerektiren sektörlere geçmek zorundalar. Sermaye iş gücünün henüz daha ucuz olduğu Doğu Asya ülkelerine gidebilir, bir kısmı gidiyor da. Ama bu ülkelerde Çin’deki altyapı yok. Ürünleri taşımak bir sorun. “Politik istikrarsızlık” da söz konusu. Ayrıca, işçi sınıfı uyanıyor, eskisi gibi “uysal” değiller. Rapordan aktaralım:


“Maliyeti daha düşük olan ülkelerde firmalar, Kamboçya ve Vietnam gibi işçi grevlerinin yaşandığı, politik olarak istikrarlı olmayan bir ortamda karşılaşıyorlar. Bu yüzden otomasyon masrafları düşerken ve işçi ücretleri artarken sanayiciler için en iyi seçenek otomasyon ekipmanına yatırım yapmak oluyor.”


Çin’de işgücünün fiyatının artmasını sağlayan etkenlerden biri de (aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi) 2008 yılından itibaren sanayiye işgücü piyasasına girişlerin düşmeye başlaması. Bu düşüşün önümüzdeki on yıl boyunca devam edeceği tahmin ediliyor. Halbuki bundan dört beş yıl önce bu oran büyük bir hızla artıyordu.




Çin’de hizmet sektöründeki hızlı büyüme de sanayiye gelen işçi sayısında bir azalmaya yol açtı. Sanayideki kötü çalışma koşulları pek çok Çinli işçiyi daha düşük maaşlarla da olsa garsonluk gibi işleri tercih etmesine yol açtı.


Bütün bunlara Çin’deki nüfusun büyüme hızındaki düşüşü de eklersek Çin’de işçi sınıfının pazarlık gücünün artacağına emin olabiliriz.


Aşağıdaki grafik, yıllar boyunca düşen robot fiyatlarıyla yükselen işçi ücretlerini ve bunların nasıl birbrine yaklaştığını gösteriyor.




Ücretlerdeki bu yükselme kapitalistleri makine kullanımını artırmaya, otomatizasyona zorluyor, böylece üretilen ürünleri ucuzlatmış, işçinin kendi üretimi için gerekli olan zamanı kısaltmış, artı değer ürettiği zamanı uzatmış oluyor.


Robotların fiyatlarının düşmesinden söz etmiştik. Robotların fiyatlarının düşmesinin dışında bunların “masrafını çıkarma” süresi de azalıyor. Uzun vadeli kredilere ulaşamayan, sermayesinin uzun bir süre dolaşım alanında kalmasına uzun süre dayanamayan küçük ve orta ölçekli firmalar için çok önemli bir gelişme bu. Bunu daha iyi anlamak için tam otomatik CNC makineleriyle başında işçilerin durması gereken makinelerin patronlara maliyetini on yıllık bir zaman dilimi açısından karşılaştıralım. Aşağıdaki grafikte mavi çizgi tam otomatik CNC makinelerini, siyah çizgi ise başında işçilerin durması gereken makineleri gösteriyor.




Görüldüğü gibi başlangıçta tam otomatik CNC makineleri daha pahalıya geliyor ve kısa vadede daha masraflı. Ama zaman geçtikçe tam otomatik CNC makineleri kendini hızla amortize ediyor. Başında işçilerin durması gereken makineler ise yükselen işçi ücretleri nedeniyle giderek daha pahalı hale geliyor ve amortisman (kendi değerini yerine koyma) süresi artıyor. Üç yıl içinde CNC makineleri daha ucuz hale geliyor. İşin ilginç yanı, bu üç yıl 2009 yılında beş ya da altı yıldı. Bu da yukarıda sözünü ettiğimiz iki temel eğilimin (makinelerin ucuzlaması ve işçi ücretlerinin artması) otomatizasyonu teşvik ettiğini gösteren çarpıcı bir örnek.


Bir başka önemli gelişme, robotlardaki sensörlerin fiyatlarının düşmesi ve gelişmesi. Bu sensörler işçilerle robotların bir arada çalışmasını kolaylaştırıyor. Robotlarda sensör olmasadığı zaman yanında duran bir canlıyı farketmediği için ölüme veya ciddi yaralanmalara yol açarlardı. Robotların kafesler içinde çalışmasının nedeni de budur. Söz konusu sensörler ise robotların etrafındaki canlıları fark etmesini sağlıyor. Bu sensörlerin gelişmesi ve fiyatlarının düşmesi, robotlarla işçilerin yan yana çalışmasının yaygınlaşması anlamına geliyor.


Yazılım alanındaki gelişme de robot kullanımını yaygınlaştıran bir faktör. Bu sayede robotlara daha çeşitli iş yaptırılabiliyor.
 
Son yıllarda robot teknolojisindeki bazı değişiklikler bu teknolojinin yeni sektörlerde kullanımını kolaylaştırıyor. Geçen yüzyılın robotları genellikle sabitti, alanları tek bir hareketle sınırlıydı. Örneğin tek tipte metal parçalarını birleştiren bir pres hareketi gibi. Artık robotlar daha karmaşık işler yapabiliyorlar. Yaptıkları işlemleri değiştirmek için yazılımda bir değişiklik yapmak yeterli; robotun kendisinde bir değişiklik yapmaya gerek yok.


Bu çok yönlülük sayesinde robotlar daha fazla sektöre girebiliyor. Tarihsel olarak otomotiv sektörü robotların en çok kullanıldığı sektördür. Bu durum, bugün de geçerli. 2012 yılında ABD’de robotların %52’si otomotiv sektöründe kullanılmış. Buna karşılık, diğer sektörlerdeki robot kullanımında daha önce görülmemiş bir artış var. Örneğin, otomotiv sektöründeki robot kullanımı yılda %13.8 oranında artarken bu artış gıda ve içecekler sektöründe yılda %17, elektronik sektöründe %17.9 oranında artıyor.


Aşağıdaki veriler gıda ve içecekler sektöründe yıllar boyunca kullanılan robot sayısındaki artışı göstermektedir:




Gıda ve içeçek sektöründe robotlar daha çok ürünü paketleme, paletlere yerleştirme ve lojistik bölümlerinde kullanılıyor. Ama yakın zamanda gıdaların işlenmesi alanlarında da kullanılmaya başlandı ve bu kullanım yaygınlaşacak.


Üretimde robot kullanımında ülkeden ülkeye de farklılıklar görülüyor. Aşağıdaki tabloda sırasıyla Çin, Kore, ABD, Almanya, Fransa ve Japonya’da her on bin sanayi işçisine düşen robot sayısını görüyoruz. Siyah sütün otomotiv sektörünü, mavi sütun ise diğer sektörleri gösteriyor:




Görüldüğü gibi, emperyalist Çin diğer rakiplerine göre robot kullanımı konusunda geride kalmış durumda. Otomotiv sektörünü bir kenara bırakırsak, Çin’de 10 bin işçiye 11 robot düşüyor. Japonya’da ise 10 bin işçiye 213 robot. Otomotiv sektörünü de katarsak Çin’de 10 bin işçi başına 219, Japonya’da ise 1562 robot düşüyor. Ama bu tablo, verili durumu gösterdiği gibi, bir potansiyeli de gösteriyor. Sadece Çin’deki potansiyeli değil, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmişlik düzeyinde olan ülkeler için de.


Çin’e dönersek, aşağıdaki rakamlar son 15 yılda bu ülkedeki robot kullanımının ne kadar arttığını gösteriyor. Bu gelişim hızı, önümüzdeki yıllarda Çin’deki robot kullanımının büyük artış göstereceğini, diğer emperyalist rakiplerini yakalayacağını göstermektedir:




Sonuç olarak, raporda öne sürülen tez, robot kullanımında niteliksel bir sıçrama aşamasının yaklaştığı yönünde. Dünyada 1999 yılında 700 bin robot vardı. Bu rakam 2011’de bir milyon yüz bin civarındaydı. Bu artışın hızlanacağı söyleniyor.


Niceliksel artışın dışında, robot kullanımının “orta düzey teknoloji” grubunda sınıflandırılan gıda ve içecek gibi sektörlere girmesi, bu sektörlerde değişmeyen sermaye oranındaki ani yükselmesine, uzun vadede kar oranlarının düşüşüne, sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesine (daha fazla tekelleşmeye) yol açacaktır.


28 Ekim 2015 Çarşamba

Patronlara Hesap Verme Sırası Kılıçdaroğlu'nda


Bir gün önce Davutoğlu vaadettiği 1300 TL asgari ücretin hesabını Organize Sanayi Bölgesi (OSB) yöneticileriyle yaptığı kahvaltıda vermiş, yapılacak artışın yükünü devletin karşılayacağını belirtmişti. Böylece gelirleri büyük çoğunluğunu işçi ve emekçilerin verdiği vergilere dayanan devlet, işçi ve emekçilere yapılacak olan zammın yükünü yine işçi ve emekçiye yüklemiş oluyordu.
Bu defa patronlara hesap verme sırası, 1500 lira asgari ücret vaadeden Kılıçdaroğlu'ndaydı. Basına yaptığı açıklamada Kılıçdaroğlu şöyle dedi:
"İşveren endişe etmesin. Bizim formülde 1500 lira, vergi ve SGK priminden muaf olacak. Bu, asgari ücretliye de, yüksek maaş alana da yansıyacak.”
Görüldüğü gibi, Türkiye'de burjuva partileri kitleleri kandırmak için bile olsa, yerine getirip getirmeyecekleri belli olmayan vaatleri patronlara tekmil vermeden yapamıyor.

Davutoğlu Asgari Ücret Zammının Bedelini Yine İşçilere Yüklüyor


Davutoğlu, patronlara işçi ve emekçilere verdiği bin üç yüz liranın hesabını vermeye Four Point By Sheraton Hotel'e gitti ve burada İstanbul'daki Organize Sanayi Bölgesi (OSB) yöneticileriyle kahvaltı etti.
Davutoğlu patronlara şöyle hesap verdi:
“Önümüzdeki dönemde asgari ücreti bin 300 liraya çıkarıyoruz. Ama onun KOBİ'ler üzerinde herhangi bir baskı oluşturmaması için de sizlerle istişare ederek gerekli tedbirleri alacağız. Asgari ücreti artırırken reel kesime yönelik ilavi desteklerle bunu telafi etmeye çalışacağız. Mesela bir genç arkadaşımız herhangi bir iş yerine ilk defa işe girerse bir yıl boyunca maaşını devlet olarak biz ödeyeceğiz. Sizler yeni bir istihdam alanı oluşturup gençlerimizi istihdam ettiğinizde, iş başı eğitimi verdiğinizde bir yıl boyunca maaşı devlet ödeyecek."
.
Sözü edilen devlet gelirlerinin vergilerden elde edildiğini söylemeye gerek yok. Çoğu KDV’den oluşan vergilerin büyük çoğunluğunu işçi ve emekçiler veriyor.
Kısacası Davutoğlu vaadettiği zammı, vergi olarak işçi ve emekçiden topladı bile.

Rusya’da İşçi Mücadelesi Yükseliyor


Bazıları emperyalist Rusya’nın Suriye’yi bombalayışını kutlayadursun, Rus işçiler kendi mücadelelerini artırarak vermeye devam ediyor.
Rusya’da bir burjuva kuruluşu (Toplumsal Haklar ve Çalışma Hakları Enstitüsü) alarm veriyor: “Eylül ayında Rusya’da 34 işçi gösterisi oldu. 2015 ilk dokuz ayında işçi gösterilerinin toplam sayısı 295 oldu. Gözlemlerimize 7 yıl önce başlamıştık ve bu yedi yılda hiçbir zaman bu kadar çok işçi gösterisine şahit olmamıştık.” (http://trudprava.ru/monitoring/1538)
Aşağıda aynı enstitü tarafından hazırlanan tabloyu görebiliriz. Mavi çizgi 2008-2013 ortalamasını, yeşil çizgi 2014 yılının rakamlarını, kırmızı çizgi ise 2015 yılının rakamlarını gösteriyor. Görüldüğü gibi, Rusya’da işçi sınıfı her sene daha öfkeli.


Se Intensifica la Lucha de los Trabajadores en Rusia
Mientras algunos saludan la guerra imperialista de Rusia en Siria la clase trabajadora en Rusia sigue dando su propio lucha.
Un instituto burguesa (Instituto de Derechos Sociales y Laborales) escribe en un informe:
"En septiembre, hubo 34 protestas realizados por los trabajadores en Rusia. El número total de protestas realizados por los trabajadores en los primeros nueve meses de 2015 ha subido a 295. Hace 7 años que empezamos nuestra observación sobre este tipo de protestas y nunca hemos sido testigos de tantas protestas."

A continuación podemos ver la tabla que fue preparado por el mismo instituto. La línea azul demuestra el numero promedio de las protestas entre los años 2008-2013, línea verde demuestra la cifra de 2014, y la línea roja muestra la figura de 2015. Como se ve la clase obrera en Rusia cada año más agitado.

20 saniyede 35 yıllık eşitsiz gelişme.

20 saniyede 35 yıllık eşitsiz gelişme. Özellikle ABD ve Çin ekonomilerinin büyüklüğüne dikkat. Emperyalist savaşa doğru ilerliyoruz.

http://www.visualcapitalist.com/video-35-years-of-world-economic-evolution-in-20-seconds/

Kuzey Kore'de Kapitalist Restorasyonun Uydu Görüntüleri


Aşağıdaki İngilizce dosya Kuzey Kore ekonomisiyle ilgili oldukça ilginç veriler sunuyor.
Yapılan çalışmayı "sıradışı" sayabiliriz. Çünkü herhangi bir iktisadi veriye değil, uydu görüntülerine dayanıyor. Devletin sessizce kabullendiği yarı-legal pazarların yıllar içindeki büyümesini tespit etmeye çalışıyor.
Raporun vardığı en genel sonuç, bu pazarların yıllar içinde artış eğiliminde olduğu.
Burjuva araştırmacıların bu pazarlara önem vermesi dikkat çekici bir durum. Meta üretiminin hakimiyetini gösteren bu pazarların artışı gerçekten de önemli. Bir ekonomide meta üretiminin egemenlik alanı azalıyor, toplumsal mülkiyetin egemenlik alanı artıyorsa gidiş yolu komünizmdir. Tam tersine, meta üretiminin, pazarın rolü artıyor, toplumsal mülkiyet azalıyorsa, istikamet kapitalizme doğrudur.
Bugün maalesef hem Küba'da hem de Kuzey Kore'de ikinci durumu görüyoruz.

Anlatılan Bizim Hikayemiz


Marx Kapital’i yazdığı yıl (1867) İngiltere’de tarımın GSYH’daki payı %14’tü (Kaynak: İbrahim Okçuoğlu, Rekabetin Tarihi, Cilt 2). Türkiye’de tarımın GSYH’daki payının %14’e düşmesi 2000 yılını buldu. (Kaynak: TÜİK)
Marx Kapital’in önsözünde şunu söylüyordu:
“Benim bu eserde inceleyeceğim şey, kapitalist üretim tarzı ve onunla uyuşan üretim ve dolaşım ilişkileridir. Bunların bugüne kadarki klasik yurdu İngiltere’dir. Teorimi geliştirirken başlıca örnek olarak İngiltere’den yararlanmamın sebebi budur. Ama Alman okuyucu, İngiliz sanayi ve tarım işçilerinin durumları karşısında ikiyüzlüce omuz silkecek ya da Almanya’da işler hiç de o kadar kötü gitmiyor diye kendisini iyimser bir havaya bırakacaksa, ona şöyle seslenmeliyim: De te fabula narratur! → “anlatılan senin hikayendir!” (Marx, Kapital)
Marx’ın kapitalist üretim tarzı ve onunla uyuşan üretim ve dolaşım ilişkilerinin klasik yurdu diye tanımladığı İngiltere’nin iktisadi koşullarına çok yakın koşullar on beş yıl önce Türkiye’de bulunmaktaydı.
Bugün ise Türkiye'de tarımın GSYİH'daki payı yüzde 7.1'dir. Başka deyişle Marx'ın Kapital'i yazdığı dönemin en gelişmiş ülkesi olan İngiltere'nin o durumuna göre tarımın ekonomideki yeri Türkiye'de çok daha azdır.