29 Mart 2015 Pazar

Kadının Ezilmesi Burjuvazinin Önemli Bir Silahıdır

Bildiğimiz gibi, kendisine silah zoru ile tecavüz eden erkeği öldürdüğü için tutuklanan Nevin Yıldırım, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, kadın katillerine uyguladığı "haksız tahrik indirimi"ni Yıldırım için uygulamadı.

Bu haberi, TC. mahkemelerinde kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün açıkça teşvik edildiğini gösteren örneklerle dolu bazı haberlerle birlikte ele aldığımızda verilen bu kararın tesadüf olmadığını, sistematik bir devlet politikası olduğunu görebiliriz.

Rakamlar da bunu gösteriyor. 2011 yılında karara bağlanan davalarda tecavüzle suçlanan 2 bin 850 kişi beraat etmiştir. Mahkemelere yansımayan kaç tane taciz ve tecavüz vakası olduğunu bilen yok.

Karaman'da 15 yaşındaki Z.C.'ye tecavüz ettiği iddia edilen 8 şüphelinin "İlişkide rıza olduğu" gerekçesiyle beraat etmesinin ardından  Z.C.’nin davanın hakimine yazdığı mektup polis-yargı mensuplarının bu tür vakalara nasıl yaklaştığını çok iyi özetliyor:

"Hâkim amca ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hakimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın. 15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de siz de beni suçladınız. 'Neden karşı koymadın' diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz. Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan dalga geçer gibi davranan aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum."

Bu yaklaşım mecliste çıkan yasalarla destekleniyor.
Örneğin burjuva ahırında 24 Ocak 2013'te kabul edilen 6411 sayılı yeni Denetimli Serbestlik Yasası ile kadına karşı şiddet kapsamında suç işleyen ve çoğu eşini "kasten yaralama", "hakaret", "tehdit" gibi suçlardan birkaç yıl ceza alan kocaların derhal tahliye edilmesi, bu suçlar için ceza ertelemesi yolu da getirilmesi, böylece şiddet uygulayan eşlerin hiç hapse girmeden cezasının ertelenebilmesi sağlanmıştı.

Devletin bu sistematik teşviki sonucunda Türkiye'deki kadın cinayetleri son 7 yılda yüzde bin 400 oranında arttı; son 1 yılda 300’den fazla kadın öldürüldü. 2002 yılında bu sayı 66’ydı.
Türkiye’de geçen yıl 120 bin kadın, şiddet gördüğü için polise başvurdu. 78 bin kadın hakkında ‘geçici koruma tedbir kararı’ alındı. 2014’te 30 bini aşkın kadın, sığınma evlerine yerleştirildi.

Sadece resmi rakamları baz aldığımızda dahi karşılaştığımız tablo kadınların kitlesel bir saldırı altında olduğu yönünde.
2002-2008 yılları arasında toplamda 61 bin 469 tecavüz olayı yaşandı. Bu olaylara 99 bin 792 kişi karıştı. 2009-2011 yılları arasında ise toplamda 29 bin 980 tecavüz suçu işlendi. Başka deyişle, 2005–2011 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya maruz kaldı. Yine resmi rakamlara göre, Türkiye'de her gün 22 kadın ve çocuk cinsel tecavüze maruz kalıyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yapılan araştırma şiddet gören kadınların yüzde 89’unun hiçbir yere başvurmadığını ortaya koydu.
Burjuva devlet, parti ve kurumların bu katliama karşı verdikleri tepkilere birkaç örnek vermek gerekirse:
- “Kadına şiddet abartılıyor." (Tayyip Erdoğan)
- “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum." (Tayyip Erdoğan)
-“Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar." (Recep Akdağ)
- “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın." (İ.Melih Gökçek)
- “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün." (İ.Melih Gökçek)
- “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya." (Tayyip Erdoğan / Münevver Karabulut cinayeti hakkında.)
- “Kızlarına sahip çıksalarmış." (Celalettin Cerrah / Münevver Karabulut cinayeti hakkında.)
- “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik." (Fatma Şahin / Akp Bakanı)
- “Evdeki işler yetmiyor mu?" (Veysel Eroğlu / Akp Bakanı / Kendisinden iş isteyen kadına.)
- “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek." (Mehmet Şimşek / Akp Bakanı)
- “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor." (Erhan Ekmekçi / Akp İl Genel Meclis Üyesi)
- “Türk kadını evinin süsüdür." (Vecdi Gönül / Akp Bakanı)
Bu hakaretlere, CHP gibi diğer burjuva partilerin de katılımıyla kadının başını örtmesi-açması gibi gündemi sürekli meşgul eden boş tartışmalar eşlik etmektedir.
Ama komünistlerin ve bilinçli işçilerin bu tür tartışmalarla kaybedecek bir dakikaları bile olmamalı. Çünkü Türkiye’de bütün ağırlığıyla hissedilen kadın sorunu, işçi sınıfının ekonomik ve siyasi mücadelesinden bağımsız bir sorun değildir ve bu mücadelenin gelişimini engelleyebilecek ölçüde önemlidir. Nüfusun yarısını oluşturan, kapitalizm koşullarında iki kat ezilen kadınlar politikaya çekilmeksizin, yığınlar politikaya katılamaz. Nüfusun yarısının  sindirilmiş, bilinçsiz, cahil kalması burjuvaziye yararken, proletaryanın mücadelesine büyük zarar verir.
Sermaye devletinin yaşamın her alanında kadına yönelik sistematik bir baskı uygulamasının nedeni de budur. Özellikle bu dönemde burjuvazi kadına yönelik baskını yoğunlaştırılmak zorundadır.
İşçi sınıfına yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya bulunduğumuzdan ve bu saldırıların artacağından kuşku duymamak gerekir.
Kadınlara yapılan saldırı, işçi sınıfına yapılan saldırının altyapısını oluşturmaktadır.
Burjuvazinin en önemli temsilcileri “yapısal reform” istiyor. Sıkıntılı günler geçirdiklerini ifade ediyorlar ve burjuvazinin bu memnuniyetsizliği iktidarda gördüğümüz güncel kavgalarda da ifadesini buluyor.
Bu durum, yani Türkiye burjuvazisinin kendisi açısından sıkıntılı bir döneme girmesi özellikle 2009 yılından sonrasına denk geliyor. Sanayi üretimi 2015 yılının ilk 3 ayı içinde neredeyse hiç büyüme sağlayamadı. Dolar yükselince dolar cinsinden aldığı kredilere karşılık ödeyeceği miktar artıyor. Yine dolarla ithal ettiği enerji, sermaye malları ve diğer yan ürünler kendisine daha pahalıya patlayacak. Türk lirasının değeri düşmesine rağmen ihracatta da bir büyüme olmadı. İşçi sınıfına yapılan tüm saldırılara rağmen Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan “2013-2014 Küresel Rekabet Raporu”na göre rekabet gücü bakımından Türkiye, 148 ülke arasında 44. sırada. 2011 yılından bu yana toplam sanayide çalışan kişi başına verimlilikte bir artış sağlayamadı. Tek yapacağı, tıpkı her zaman yaptığı gibi, işçi sınıfına daha fazla yüklenmek, sömürüyü artırmak.

Kadına yönelik baskı yapmak, onu sindirmek, cahil bırakmak (Türkiye'de 2012 yılı itibariyle okuma-yazma bilmeyen 2.788.757 kişinin yüzde 83'ünü kadınlar oluşturmaktadır) bu yolda atılacak en önemli adımlardan biridir.

Kadınların içinde yaşadıkları aşağıda anlatacağımız koşullar tüm işçi sınıfının çok daha kolay sömürülebilmesi, mücadele yeteneğinin zayıflatılması adına burjuvazinin en önemli anahtarlarından biridir.

Kadınların işgücüne katılımı çok düşük. Türkiye’de 22 milyon çalışandan sadece 7.8 milyonu kadın. İstihdam oranı kadınlarda yüzde 27.1’e kadar düşüyor. Hala neredeyse dört kadından üçü, 11 milyon kadın evde oturuyor, başka deyişle ev kölesi durumunda.

Ülkemizde, Lenin’in deyişiyle “mutfağa ve ço­cuk odasına bağlı, yaratma gücünü düpedüz barbarca üretken olmayan, bayağı, sinir törpüleyici, köreltici, yıpratıcı bir çalışmayla boşa harcayan, ev ekonomisinin ayrıntılarıyla ezilen, bunalan, körelen, aşağılanan” 11 milyon kadın var!

Evinde oturan bu 11 milyon kadın işsiz bile sayılmıyor! Devlet bu 11 milyon kadını neden işsiz saymıyor? Güya bu kadınların ev işleri olduğu için iş gücünün dışında gösterilmesi gerekiyor. İnsan olarak bile görülmüyorlar. İstatistiklere girmiyorlar.

Bu kadınların nesnel olarak işsiz olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Ama çalışan kadın işçilerin durumu erkek işçilere göre çok daha kötü.

Kadın işçilerin önemli bir kısmı tarımda çalışıyor. 2012 yılında tarımda çalışan 6 milyon kişinin 2 milyon 872 bini kadın (yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye’de toplam kadın istihdamı 7.8 milyon). Kırsal kesimdeki kadınlarda işgücüne katılma kentlere göre daha yüksek! (Kırlarda yüzde 28, kentlerde yüzde 25). Tarımda çalışanların çoğunun ücretsiz aile işçisi olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Sanayi ve hizmet sektöründe çalışan kadınların ücretleri daha düşük. 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre:

"Profesyonel meslek gruplarında" yıllık ortalama kazanç 27 bin 861 lira. Aynı işi yapan 1 milyon 301 bin erkek ise kadınların yüzde 20 daha fazlası olan 34 bin 520 lira kazanıyor.  

Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan 1 milyon 467 bin kadın yıllık 10 bin 713 bin lira alıyor. 2 milyon 89 bin erkek meslektaşı evine 12 bin 449 lira götürüyor.Yani ayrımcılığın oranı yüzde 14.

Sanatkârlar ve ilgili işlerde çalışan kadınların maaşları erkek işçilere göre yüzde 16,

Tesis ve makine operatörleri ile montajcılar meslek grubunda çalışan kadınların maaşları erkek işçilere göre yüzde 24,1,

Hizmet sektöründe çalışan kadınların maaşları erkek işçilere göre yüzde 7,4”

...daha düşük.

Bu durumun burjuvazi açısından, erkek işçilerin ve tüm işçi sınıfının ücretlerinin baskılanması, çalışma saatlerinin ve yoğunluğunun artırılması için de paha biçilmez bir işlevi var.  

İşte bu yüzden işçi sınıfı kadın sorununa kayıtsız kalmamalıdır; kadının gelişimi önündeki her türlü gerici politika ve uygulamanın karşısında durmak işçi sınıfı için hayati önemdedir.
İşçi sınıfı kendisi için son derece önemli olan bu konuyu burjuva feminist akımlara bırakmamalıdır. Kadın sorununu çözebilecek, kadını bu korkunç durumdan kurtaracak toplumdaki tek nesnel güç işçi sınıfıdır.
“Komünizmin kadına verebileceğini, kapitalist kadın hareketi ona asla veremez.” (Komünist Enternasyonal III. Kongresinden)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder