21 Eylül 2015 Pazartesi

Aşırı Üretim Krizine Doğru




Soldaki grafik, burjuva ekonomik literatürde satın alma yöneticileri endeksi olarak geçer. Burjuva iktisatçılar bu ölçümü şirketlerin satın alma yöneticilerinin, üretimde kullanacakları malları satın alma eğilimlerini ölçmek için kullanırlar. Bu endeks düşük çıkarsa şirketlerin yatırım planlarının sınırlı olduğu, yüksek çıkarsa yatırımların artacağı anlaşılır. 

Gördüğümüz gibi Brezilya, Rusya, Çin ve Türkiye'de bu endeks düşüş eğiliminde. Başka deyişle, büyüme oranları düşecek. 

Sağdaki grafik ise emperyalist ülkelerde ve "gelişmekte olan" ülkelerde şirket borçlarının toplam sermayelere oranını gösteriyor. 

Gördüğümüz gibi, her iki ülke grubunda da borçların sermayeye oranı artıyor. 

Peki kime borçlu bu şirketler? 

Bu şirketlere kredi veren ya da şirketlerin hisse senetlerini satın alan bankalara ve finans kuruluşlarına. 

Aynı şeyi başka şekilde ifade edersek, sanayi sektöründe faaliyet gösteren şirketler, üretimde el koydukları kar biçimindeki artı-değerin bir kısmını faiz biçiminde bu banka ve finans kurumlarıyla paylaşıyorlar.

Ama grafiklerden de anlaşıldığı gibi, büyüme oranları düşüyor, demek ki artı sermayeye çevrilecek artı değer kitlesi de azalıyor ve buna rağmen bu sanayi şirketlerinin söz konusu karlarından feragat etmeleri gereken faiz kısmı artıyor. 

Sonuç? Ufukta pek çok şirketin iflası görülüyor. Şirket iflasları daha fazla kitlesel işsizlik, dolayısıyla daha az talep ve daha düşük büyüme demek. Diğer taraftan verdikleri borçlarını alamayan bankalar ve finans kurumları için de iflaslar gündeme gelecektir. 

Bu durumun 2008'den farkı şu: 2008'de devletler bu kadar borçlu değildi ve trilyonlarca dolar ödeyerek batan dev şirketleri kurtarabildiler ve aşırı üretim krizinin yıkıcı sonuçlarını hafiflettiler. Ama bunun sonucunda borçları tarihte görülmemiş seviyelere çıktı. Bugün, benzer boyutta bir kriz yaşandığı takdirde böyle bir "kurtarma operasyonu" yapacak durumda değiller zira cankurtaranın da canı çıktı.

Bu durumda neler olur?

Ağır bir kriz, pek çok tekelin batması, batmanın önüne geçmek için büyük tekellerin birleşmeleri ya da daha büyük tekeller tarafından satın alınması, başka deyişle daha fazla sermaye yoğunlaşması, üretici güçlerin gelişmişlik düzeyiyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin daha büyük boyutlara varması, pastanın küçülmesi sonucunda tekeller arası rekabetin artması ve bunun siyasi ifadesi olarak emperyalistler arası çelişkilerin büyümesi, savaşlar, işçi sınıfının sömürü düzeyinin artırılması, köylülerin ve küçük üreticilerin üretim araçlarından koparak kitlesel olarak proleterleşmesi, bu ekonomik zorunlulukların yerine getirilmesini mümkün kılacak en gerici-faşist politikalar...

Kısacası, hiçbir reformist hayale izin vermeyen, hayalcilerin Syriza tarzında yıkıma uğrayacağı bir dönem bizi bekliyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder