6 Kasım 2014 Perşembe

ABD - Bolluk İçinde Yokluk

"Bir ülkenin üretken nüfusu toplam üretken olmayan nüfusuna göre ne küçükse o ülke o kadar zengindir... Çünkü üretken nüfusun görece küçüklüğü görece emek üretkenliği derecesini ifade etmenin sadece bir başka yoludur." (Marx, Artı-Değer Teorileri, Adam Smith)

Marx'ın bu sözlerini kapitalizmin en çok geliştiği ülke olan ABD'yi düşünerek ele alalım.


Tablo, 1840-2010 arası uzun bir dönemi kapsıyor. Alt göstergede yıllar, sol üst göstergede ise yüzde oranları belirtilmiş. Mor çizgi tarım sektöründe, açık mavi çizgi hizmet sektöründe, siyah çizgi ise sanayi sektöründe çalışan işçilerin toplam işçi sayısı içindeki paylarını gösteriyor.

Görüldüğü gibi 1840 yılında tarım işçileri tüm işçilerin yüzde 70'ine yakın kısmını oluştururken, sanayi işçileri yüzde on düzeyinde bile değil.

Bu tarihten itibaren tarım işçisi sayısının sürekli düştüğünü görüyoruz.

Günümüzde ise tarım işçisi sayısı son derece düşük. İşçilerin yüzde seksene yakını hizmet sektöründe ve ancak yüzde 20'si sanayide çalışıyor. Yani bu kadar işçi ABD'nin yıllık 1.7 trilyon dolarlık sanayi üretimini gerçekleştiriyor.

Ortada ne kadar büyük bir üretici güç olduğunu siz düşünün.

Bilimin ve tekniğin sağlamış olduğu bu müthiş üretim kapasitesi herkesin çıkarına kullanılacak olsaydı insanın payına düşen emek miktarı büyük oranlarda düşürülebilir, toplumsallaşmış bireyin kendisini ve tüm geliştirmesinin önü açılırdı. Ama üretici güçlerin böylesine gelişmesine rağmen üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin söz konusu olduğu günümüz koşullarında üretim bu amaçlarla değil, kar amacıyla yapıldığı için her türlü “gelişim” yoksullaşmayı beraberinden getiriyor.

Sermaye birikimi ve sermaye yoğunlaşması “fazla” işçi nüfusuyla el ele gider. Bir ülkenin üretken nüfusü, toplam ürüne oranla ne kadar küçükse bu ülke o kadar zengindir çünkü artı ürünü üretmek için daha az işçiye gereksinim duyuyor demektir. Ama toplumsal zenginlik ne kadarsa, yedek sanayi ordusu da o kadar fazladır. İşçi sınıfının çalışan-aktif kesiminin çalışmayan-yedek sanayi ordusuna (en iyi ihtimalle ABD örneğinde gördüğümüz gibi hizmet sektöründeki üretken olmayan işçi ordusuna) oranı ne kadar düşükse, toplumdaki sefalet o kadar fazla olur. Sermaye birikiminin genel ve mutlak yasası budur. Sermaye biriktikçe onu üreten işçi sınıfı için sefalet, cehalet, akıl hastalığı, kölelik de birikir.

ABD emperyalist bir ülke olup başka halkları yağmalayarak elde ettiği muazzam miktardaki ekstra-artı değere rağmen kapitalist gelişmenin getirdiği tüm olumsuzlukları ABD halkına yaşatmaktadır.

Bazı örnekler vermek gerekirse:

- Elli milyon Amerikalı yoksulluk içinde yaşamaktadır.

- 47 milyon kişi gıda karnesiyle karnını doyurmakta, 17 milyon kişi açlık sınırına yakın yaşamaktadır.

- Ömrünü çalışarak geçirmiş yaşlı nüfusun yarısı (20 milyon kişi) her an yoksulluğa düşme tehlikesi altındadır.

- Her beş Amerikalıdan dördü işsiz kalma tehlikesini hissettiğini söylemektedir.

- Amerika genelinde 301 binden fazla ev boştur. Evlerin boş olmasının nedeni ise insanların bankalara olan konut kredisi borçlarını ödeyememeleridir.

- Krizden sonra bankaların el koyduğu evlerin sayısı bir buçuk milyon.

- Amerika genelinde 10,9 milyon ev sahibi konut kredisi borcunu ödeyememe riski ile yüz yüzedir.

-  1990 - 2010 arasında ABD'de intihar vakaları yüzde 30 oranında artış göstermiştir.

- Ruh sağlığı tedavisi gören kişi sayısı son 15 yılda ikiye katlanarak 11.5 milyona yükselmiştir.

- ABD'de 70 milyon insan düzenli olarak uyuşturucu madde kullanmaktadır. 60 milyon insan ise düzenli olarak alkol almaktadır. 22 milyon kişinin kullandığı uyuşturucu illegal tipte uyuşturucudur. 60 milyon düzenli alkol alan kişi arasında 58 milyonu "ciddi alkol sorunu olan" kişiler olarak nitelenmektedir.

- İki buçuk milyon insan hapishanededir. ABD dünyada en çok tutuklu nüfusu olan ülkedir. Tutuklu sayısı, mühendis ve öğretmen sayısından fazladır. Tutuklu sayısındaki artış aşağıdaki grafikte çarpıcı bir biçimde görülmektedir:



- ABD polisinin silahlandırılması için ayrılan bütçe 1987 yılından beri %120 oranında artmıştır.


Bütün bunlar, özellikle de yukarıda göstermeye çalıştığımız muazzam toplumsal zenginlik ve son derece gelişmiş üretici güçlerin bulunduğu koşullarda büyük bir çelişki gibi durmaktadır. Bolluk içinde yokluk...

Ama bu, kapitalizmin kendi çelişkisidir. Çünkü kapitalizmde yokluk çalışan kitlelere kalırken, bolluğu burjuvazi alır götürür. ABD'de nüfusun yüzde birlik kısmı toplam servetin yüzde 20'sine sahiptir.

Aşağıdaki grafik eşitsizliğin kapitalizm geliştikçe nasıl arrtığını göstermektedir. Mavi çubuk 1967-1980 arasını, yeşil çubuk 1980-2009 arasını göstermektedir. 1967 yılında en alt gelir düzeyine sahip yüzde 5'lik kesim toplam servetin yüzde %16'sına sahipken en üst gelir düzeyine sahip yüzde 5'lik kesim yüzde 8'lik bir paya sahipti. Bugün ise en alt gelir düzeyine sahip yüzde 5'lik kesim toplam servetin sadece yüzde 8'ine sahipken en üst gelir düzeyine sahip yüzde 5'lik kesim  yüzde 42 gibi muazzam bir paya sahip hale gelmiştir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder