22 Kasım 2014 Cumartesi

İşgücüne Yeni Katılımlar

Türkiye’de iş saatlerinin iş yasalarında yazan sınırların çok üzerinde olduğunu her işçi bilir.

İş saatlerini artırarak burjuvazi işçi sınıfının sırtından mutlak artı değer elde eder.
Ama iş saatlerinin artışının bir sınırı da vardır. Bu yüzden mutlak artı değeri artırmanın bir diğer yolu da işçi sayısını artırmaktır. Yani nüfusu artırmaktır. Ali’den elde edilen artı-değer diyelim ki günde üç saatten ibaret kalıyor. Ama onun yanına Ahmet, Mehmet ve Ayşe’yi de getirip çalıştırabilirsem, 12 saatlik artı değer elde etmiş olurum. Demek ki sermaye nüfusu artırmak ister. Nüfus artışı, mutlak artı değerin artışının bir başka ifadesidir.

Son açıklanan verilere göre Ağustostan geriye 1 yılda iş arayanların sayısında (işgücünde) artış 1 milyon 720 bin.
Bu, sermayenin bir eğilimidir.
Ama artı-değeri artırmanın tek yolu mutlak artı değeri artırmak değildir. Sermaye görece artı-değeri artırmak için aynı zamanda bu çalışma günlerindeki gerekli emek zamanını da düşürmek ister (görece artı-değer oranını artırmak ister).

İşte bu yüzden sermaye bir taraftan hem (mutlak artı-değer üretebilmek için) mümkün olduğunca çok gerekli emek zamanı üretmek isteyecek (yani işçi sayısını, işçi nüfusunu artırmak isteyecek) diğer taraftan da görece artı-değeri artırmak için gerekli emek süresini düşürmeye çalışır. Bunu düşürmek için makineleşmeyi artırır. Bu makineleşme, sermaye ve işçiyi serbest bırakır, böylece belli miktar sermaye ve işçi boşta kalır, bir işçi fazlası oluşur. Makine-bazen burada, bazen orada, ama, sürekli olarak nüfusun bir bölümünü “gereksiz” kılar, çalışan nüfusun bir bölümünü sokağa atar.

İşte bu yüzden sözünü ettiğimiz 1 milyon 720 bin kişinin 1 milyon 258 bini bir işe girdi. Kalan 462 bini işsizler ordusuna eklendi. Bunun sonucu işsiz sayısı 2 milyon 482 binden 2 milyon 944 bine yükseldi.
Tabii bunlar resmi rakamlar. Ne Suriye ve Irak’tan gelen göçmenler hesaba katılıyor, ne de kayıt dışı çalışanlar. Gerçek işsizlik rakamları ise her türlü istatistik oyunuyla saklanıyor. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1935 yılında yazdıkları 2014 yılında da geçerlidir:
“İşsizler: İhtıyat senayi ve proleterler ordusu adını alan aylaklar yığını da, her gün şehir kaldırımlarından başka yer bulamayan, rakamsız, Türkiye’de Totankamunun mezarından daha meçhul ve karanlık kalmış bir realitedir.”   
(Hikmet Kıvılcımlı - Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı, 1935, s.32)
Örneğin bir burjuva yazar bile şunu yazabiliyor:
“3 milyon resmi işsize, ümidini yitirenler ve iş aramayıp da çalışmaya hazır olan 2.5 milyon eklendiğinde 5.5 milyon gerçek işsize ulaşılır.”
Sonuç olarak sadece resmi rakamları baz alsak bile çalışan sayısında bir yılda yüzde 5 oranında büyüme varken işgücü (çalışmaya hazır nüfus) bir yılda yüzde 6.2 oranında artıyor.
Her kapitalist ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sermaye bir taraftan çalışan nüfus miktarını büyütme eğilimi taşırken, diğer taraftan bu nüfusun bir kısmını daha ileride kullanacağı zamana kadar işe yaramaz kılmakta, “fazla nüfus” yaratmaktadır.

Burjuvazinin bu kitle için hiçbir vaadi yoktur ve olamaz. İş yapma potansiyelinin sermaye için ancak üretim sürecinde değerlendirebilecekse bir değeri vardır. Bu yüzden ihtiyaçları olup da bunları giderecek araçları olmayan işsiz ordularının oluşması onu ilgilendirmez ve ona sadece işçi sınıfının kendisi için gerekli olan kesiminin - bir fazlası olarak ihtiyaç duyar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder