13 Nisan 2015 Pazartesi

Tüketici Kredileri Yeni Krizlerin Habercisi

Türkiye kapitalizminde kredi sistemi geliştikçe yarattığı yıkımlar o denli büyük oluyor:

“Bankalar Birliği verilerine göre, yasal takibe düşen vatandaşların sayısı 30 bin artarak 2.98 milyon kişiye ulaştı.

Bunun sadece 2.07 milyonu kart borçlusu.  2001 krizinde banka kredilerinden dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 1 milyonun çok altında.  

Elbette o günlerde Türk halkı bu kadar çok borçlandırılmamıştı. 12 ay taksitle tatile gitmemiş, 3 bin liralık cep telefonunu 24 ay banka kredisiyle almamıştı.” (Yeniçağ Gazetesi)

Türkiye’de son yıllarda tüketici kredilerinde büyük bir artış görüyoruz. İşte BDDK verileri:


2009 yılında 130 milyar liradan, Aralık 2014 (elimizdeki en son veri bu) 356 milyar liraya. 5 yılda yüzde 270’lik muazzam bir artış!

Tüketici kredilerindeki bu muazzam artışa rağmen ortalama son üç yıllık büyüme hızının yüzde 3,1 oranında olması (AKP iktidarının ilk üç yılında ortalama büyüme hızı yüzde 7,8 olmuştu) Türkiye kapitalizminin yaşadığı sıkıntıları anlatmaya yeter.

Ayrıca, bunca verilen tüketici kredisine rağmen 2014 yılındaki 2.9’luk büyümenin 1.8’i ihracattan kaynaklandı. Başka deyişle,  "...üçte ikisi dışarıdan, üçte biri içeriden kaynaklanan bir büyüme."

Bütün bunlar bize işsizlikle boğuşan, reel ücretleri düşen, güvencesiz ve geçici işlerde ya da part-time olarak çalışan kitlelerin alım gücünün ne kadar düştüğünü, üretimin gerisinde kaldığını göstermektedir.

“...İşte üretimin tüketimdeki büyümeye karşılık gelmeyen bu büyümesi kapitalizmin tarihsel misyonuna ve onun spesifik toplumsal yapısına karşılık gelir: üretimin büyümesi toplumdaki üretici güçlerin gelişmesi demektir; tüketimin büyümesi ise bu teknik kazanımların kitleler tarafından kullanılamaması anlamına gelir. Kapitalizmde üretimin sınırsız büyümeye doğru ilerlemesiyle kitlelerin sınırlı tüketimi arasında şüphesiz bir çelişki vardır.” (Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi)

Büyüme oranının düşüklüğüne rağmen artan tüketici kredileri, üretici güçlerin gelişmişlik düzeyiyle üretim ilişkileri arasındaki (ileride mutlaka uyuma dönüşmek zorunda olan) uyumsuzluğu göstermesi dışında burjuvazinin işçi sınıfını sömürüsündeki artışı da ortaya koymaktadır.

O dönemde tüketici kredileri bugünküne oranla çok daha düşük boyutta verilmesine rağmen Marx tüketici kredilerinin nasıl işçi sınıfının sömürüsüne yol açan bir araç haline geldiğini Kapital’in 3. cildinde yazmıştır:

“...Bu tartışmaya konut kredilerini ya da kişisel ihtiyaç kredilerini vs.yi dahil etmek gereksiz ve anlamsız olurdu. İşçi sınıfının bu şekilde dolandırıldığı, büyük bir oranda kendiliğinden açıktır; ama bu iş işçiye geçim aracı satan perakendeciler tarafından da yapılır. Bu, üretim sürecinin kendisinde gerçekleşen birincil sömürüye paralel olan bir tür ikincil sömürüdür.” (Kapital, Cilt 3, 5. Kısım, 36. Bölüm)

Türkiye kapitalizminin bu büyüyen çelişkileri, bu artan sömürü yeni krizlerin de habercisidir.

...Kapitalist üretimde üretim ve tüketim arasındaki denge ancak bir dizi dalgalanmalarla sağlanır; üretimin ölçeği ne kadar büyükse, hizmet ettiği öüşteri çevresi ne kadar genişse, bu dalgalanmalar o kadar şiddetli olacaktır.  (Lenin, Piyasa Sorunu Üzerine)

Burjuvazi bu yeni krizlerin kitlelerde yarattığı hoşnutsuzluğu bastırmak için resmi rakamlara göre toplamda 802 bin kişiden oluşan silahlı polis, “özel güvenlik” ve askeri, bunların türevleri olan faşist güçleri, on binlerce imamı, bütün medya ve yayın organlarını, “sivil toplum kuruluşlarını” vs.yi seferber edecek, işçi sınıfını bölmek için ulusal, mezhepsel farklılıkları körükleyecek, kadın üzerindeki baskısını artıracaktır.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder